Keloğlan ve Nasreddin Hoca’nın Sabır Dolu Eğlenceli Masalı
Youtube kanalımıza Abone Olur Musunuz
Bir zamanlar, Anadolu’nun güzel bir köyünde Keloğlan ile Nasreddin Hoca yaşarmış. Keloğlan, saf kalpli, dürüst, ama biraz tembel ve aceleci bir gençmiş. Köydeki herkes onu severmiş, ancak Keloğlan, başına gelen aksiliklerden ve işlerinin bir türlü yolunda gitmemesinden şikâyetçiymiş. Nasreddin Hoca ise köyün bilgesiymiş; hem insanlara nasihat verip öğütlerde bulunurmuş hem de komik ve eğlenceli hikâyeler anlatarak herkesin gönlünü kazanırmış.
Bir gün Keloğlan, işlerinin ters gitmesinden iyice bıkmış ve dertlenerek Nasreddin Hoca’nın kapısını çalmış. Hoca, her zamanki gibi bahçesinde oturmuş, kahvesini içiyor, etrafa neşe saçıyormuş. Keloğlan, Nasreddin Hoca’nın yanına gelerek:
“Hoca’m, yardımına muhtacım,” demiş. “Köyde herkes işini yoluna koymuş, herkes benden akıllı gibi görünüyor. Benimse hiçbir işim rast gitmiyor. Bir gün tarla ekip biçmeye çalıştım, olmadı. Hayvanlarla ilgilendim, yine olmadı. Her şey ters gidiyor. Ne yapmalıyım?”
Nasreddin Hoca, Keloğlan’ın halini anlayışla dinlemiş. Gözlüğünü düzeltip, derin bir nefes almış ve Keloğlan’a gülümseyerek bakmış. Sonra:
“Keloğlan, senin derdin basit,” demiş. “Senin aceleciliğin, sabırsızlığın, tüm sorunlarının kaynağı. Sabır en büyük erdemdir, sabretmesini bilmeyen insan neyi kazanabilir ki?”
Keloğlan, bu sözlere biraz şaşırmış. Sabırsız olup olmadığını düşünmüş ama bunu kendine itiraf edememiş. Hoca ise ayağa kalkıp, yanındaki eşeğin yularını tutmuş ve Keloğlan’a:
“Gel, sana bir ders vereyim. Eşeğe binelim, köyün dışına çıkalım,” demiş.
Keloğlan, Nasreddin Hoca ile birlikte eşeğe binmiş ve köyün dışına, geniş yeşilliklere doğru yola çıkmışlar. Bir süre yürüdükten sonra, Hoca bir ağacın gölgesinde durup oturmuş. Eşeğin yularını Keloğlan’a uzatarak:
“Şimdi bak,” demiş Hoca. “Bu eşekle köyün etrafında bir tur atmanı istiyorum. Eğer sabırlı olursan ve eşeğin hızını ona bırakırsan, geri döndüğünde sana bir altın vereceğim. Ama acele edersen, altını kaybedersin.”
Keloğlan, altın kazanma fırsatını duyunca hemen heyecanlanmış. Aceleyle eşeğe binmiş ve köyün etrafında tur atmak için hızla yola çıkmış. Fakat eşek, yavaş yürüyormuş. Keloğlan bir süre sabretmiş, ama sabırsızlığı iyice artmaya başlamış. Altını bir an önce kazanmak için eşeği hızlandırmaya çalışmış. Eşeğin üzerine eğilip, onu kamçılamış. Eşek biraz hızlanmış, ama inatçı bir hayvanmış. Keloğlan’ın sabırsızlığı yüzünden eşek köyün etrafında tam bir tur atmaya yaklaşırken birden geri dönüp başladıkları noktaya dönmüş.
Keloğlan, Nasreddin Hoca’nın yanına sinirli ve hayal kırıklığıyla geri dönmüş. Altını alamadığı için üzüntüyle:
“Hoca’m, bu eşek beni dinlemedi, hızlanmadı ve istediğin turu atmadı,” demiş.
Nasreddin Hoca, Keloğlan’ın hâline bakıp gülmüş. Sonra ona şöyle demiş:
“Ah Keloğlan, ben sana sabırlı ol demedim mi? Eşeği hızlandırmak için acele ettin, halbuki sabırlı olsaydın, o turu atardın ve altını kazanırdın. Hayatta da işler böyledir. Sabırsız olursan, kaybettiğin sadece bir tur değil, daha büyük şeyler olur. Sabırla bekleyen, altından daha değerli şeyler kazanır.”
Keloğlan, bu sözler üzerine derin derin düşünmüş. Hoca’nın haklı olduğunu anlamış ve sabırsızlığı yüzünden bir fırsatı kaçırdığını fark etmiş. O günden sonra sabırlı olmayı öğrenmeye karar vermiş.
Ancak macera burada bitmemiş! Keloğlan, sabırlı olmayı öğrenip hayatında uyguladıkça, işler yavaş yavaş yoluna girmeye başlamış. İlk önce tarla işlerinde daha başarılı olmuş, sonra hayvanlarla ilgilenirken daha dikkatli ve özenli davranmış. Her şeyin zamanla daha iyiye gittiğini gören Keloğlan, bu sabrın ne kadar değerli bir şey olduğunu anlamış.
Nasreddin Hoca ise her fırsatta Keloğlan’a nasihatler vermeye devam etmiş. Her bir öğüdüyle Keloğlan’ı biraz daha hayata hazırlamış, ama bunu hep güldürüyle, neşeyle yapmış. Keloğlan’ın hayatı bir ders olmuş, ama o derslerin hepsi gülerek ve eğlenerek öğrenilmiş.
Ve böylece Keloğlan ile Nasreddin Hoca, köylerinde mutlu bir şekilde yaşarken hem birbirlerinden öğrenmişler hem de dostluklarının kıymetini bilmişler.