Keloğlan ve Yedi Cüceler

Youtube kanalımıza Abone Olur Musunuz

Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarların birinde, yüksek dağların eteğinde, yemyeşil ormanlarla çevrili küçük bir köy varmış. Bu köyde Keloğlan adında, cesur, akıllı ve yardımsever bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan, köyde herkesin sevip saydığı, iyi kalpli biriymiş. Bir gün, Keloğlan köyün kenarındaki ormanda yürüyüşe çıkmış. Orman o kadar güzelmiş ki, kuşların cıvıltısı, ağaçların hışırtısı, çiçeklerin kokusu Keloğlan’ı büyülemiş.

Keloğlan yürürken aniden karşısına gizemli bir mağara çıkmış. Mağara, dışarıdan bakıldığında küçük görünüyormuş ama içeriye doğru bakınca derinlemesine uzanıyormuş. Keloğlan merakla mağaraya doğru ilerlemiş. Mağaraya adımını attığında, içerden küçük ama sevinçli sesler duymuş. Keloğlan, sesleri takip edip mağaranın derinliklerine doğru ilerlemiş.

Mağaranın içinde, küçük bir yer altı köyü varmış. Bu köyde yedi cüceler yaşarmış. Cüceler, güler yüzlü, çalışkan ve birbirine çok bağlıymış. Ancak o gün cüceler biraz endişeli görünüyormuş. Keloğlan’ı gördüklerinde, ona yaklaşıp durumlarını anlatmaya başlamışlar.

“Sevgili Keloğlan,” demiş en yaşlı cüce, “biz ormanda prensesimizi kaybettik. Onu bulamıyoruz ve çok endişeliyiz. Sen akıllı ve cesur birisin, bize yardım eder misin?”

Keloğlan, cücelerin endişesini görünce hiç tereddüt etmeden yardım etmeyi kabul etmiş. “Tabii ki size yardım ederim. Ama bu iş için bir plan yapmamız gerekiyor,” demiş. Cüceler, Keloğlan’ın plan yapma konusunda ne kadar yetenekli olduğunu bildikleri için hemen onun etrafında toplanmışlar.

Keloğlan, cücelerin her birinin yeteneklerini öğrenmeye karar vermiş. En yaşlı cüce, çok hızlı koşabilen bir cüceymiş. Bir diğer cüce, ormanın en gizli köşelerini bile bilen bir iz sürücüymüş. Başka bir cüce hayvanlarla konuşabiliyor, bir diğeri ise gökyüzüne bakıp hava durumunu tahmin edebiliyormuş. Bir cüce, taş ve madenler hakkında çok bilgiliymiş; bir diğeri ise bitkilerin şifalı yönlerini biliyormuş. En küçük cüce ise, çok güçlüymüş, büyük taşları bile kolayca kaldırabilirmiş.

Keloğlan, cücelerin bu yeteneklerinden faydalanarak planını kurmuş. İlk olarak iz sürücü cüceyi öne çıkarmışlar. İz sürücü cüce, prensesin kaybolduğu yeri bulmuş ve oradaki izleri takip etmeye başlamış. Yedi cüce ve Keloğlan, ormanın derinliklerinde ilerlerken çeşitli engellerle karşılaşmışlar. Bir noktada, yoğun bir sis ormanın içine yayılmış ve yollarını kaybetmişler.

Cücelerden biri hemen gökyüzüne bakmış ve havanın kısa bir süre sonra düzeleceğini söylemiş. Keloğlan, bu bilgi sayesinde grubun sakin kalmasını sağlamış ve ilerlemeye devam etmişler. Bir süre sonra, büyük bir nehirle karşılaşmışlar. Nehir, derin ve akıntısı çok kuvvetliymiş. Ancak Keloğlan ve cüceler geri dönmeyi düşünmemişler bile. En güçlü cüce, büyük bir ağaç kütüğünü nehrin üzerine yerleştirmiş ve böylece karşıya güvenli bir şekilde geçmelerini sağlamış.

Nehrin karşısına geçtikten sonra, iz sürücü cüce tekrar izleri takip etmiş. İzler onları bir açıklığa çıkarmış ve burada hayvanlarla konuşabilen cüce devreye girmiş. Etraftaki kuşlar ve diğer orman hayvanları, prensesin hangi yönde olduğunu cüceye anlatmış. Keloğlan ve cüceler bu bilgiyle yolculuklarına devam etmişler.

Güneş batmaya başladığında, sonunda prensesin saklandığı küçük bir kulübeye ulaşmışlar. Prenses, ormanda kaybolduktan sonra bu kulübede kalmaya karar vermiş ama çok korkmuş. Keloğlan, prensesi teselli etmiş ve onunla dostane bir şekilde konuşarak korkusunu yenmesine yardımcı olmuş. Cüceler, prensesi buldukları için çok mutlu olmuşlar ve hemen onu güvenli bir şekilde köyüne götürmek istemişler.

Yolda, Keloğlan ve cüceler prensesle birlikte çeşitli oyunlar oynamışlar. Her biri, prensesin moralini yerine getirmek için ellerinden geleni yapmış. Keloğlan, prensesi eğlendirmek için ona ormandaki ağaçlar ve bitkiler hakkında hikayeler anlatmış. Cüceler de kendi yeteneklerini sergileyerek prensesi neşelendirmişler.

Köye vardıklarında, prensesin ailesi ve köy halkı onları büyük bir coşkuyla karşılamış. Herkes, Keloğlan ve yedi cücelerin bu büyük başarısını kutlamış. Keloğlan ve cüceler, cesaret, zekâ ve yardımlaşma sayesinde bu zorlu macerayı başarıyla tamamlamışlar. Prenses de köyünde mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmiş.

Keloğlan ve cüceler, köyde bir süre kaldıktan sonra tekrar ormana dönmüşler. Keloğlan, ormandaki dostlarına veda ederken, her zaman onların yanında olacağını söylemiş. Cüceler de Keloğlan’a minnettarlıklarını sunmuş ve onu her zaman ziyaret edebileceğini belirtmişler.

Keloğlan, köyüne dönerken, yol boyunca ormandaki hayvanlarla konuşmuş, ağaçların hışırtısını dinlemiş ve bu maceradan öğrendiği dersleri düşünmüş. Cesaret, dostluk ve zekânın her zaman en güçlü silahlar olduğunu bir kez daha anlamış.

Ve böylece Keloğlan, köyünde ve ormanda maceralarına devam etmiş. Herkes onun hikayelerini dinlemeyi ve ondan yeni şeyler öğrenmeyi çok severmiş. Keloğlan’ın maceraları dilden dile, kuşaktan kuşağa anlatılır olmuş.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.