Özgür Kelebek ve Gökyüzünde Tutsak Uçurtma
Bir zamanlar, uzak bir diyarda, göklerin mavisinde özgürce süzülen bir uçurtma yaşardı. Rüzgarla dans eder, bulutlarla yarışır, gökyüzünün derinliklerinde özgürlüğünü yaşardı.
Bir gün, yine gökyüzünde kanat çırparak uçarken aşağıya bakmış ve yerde çiçekten çiçeğe atlayan bir kelebek görmüş. Göklerden seslenmiş:
“Ey kelebek! Bak bana, gör nasıl göklerin özgürlüğünde kanat çırpıyorum. Kuşlar gibi havalanıyorum, değil mi? Bulutların bile benim kadar yükseklere çıkamadığını biliyorum. Seni aşağıda öylesine küçük gördüm ki, şaşırdım. Ne kadar miniksin! İnan ki, beni kıskanıyor olmalısın, değil mi?”
Kelebek kanatlarını açmış, önünde asil bir papatya gördüğünde sormuş:
“Ben mi seni kıskanayım? Asla! Senin kıskanılacak neyin var ki? Eğer ben olsaydım, senin yerinde, övünmek yerine üzülürdüm.”
“Vay canına!” demiş uçurtma şaşkınlıkla. “Bu nereden çıktı şimdi?”
“Neden üzüleyim ki?” diye devam etmiş kelebek. “Sen bir ipin ucundasın. İp nereye giderse, sen de oraya gidiyorsun. Seni nereye sürüklerse, sen de oraya uçuyorsun. Gerçekten buna övünülecek bir şey mi var? Evet, belki senin kadar yükseğe çıkamıyorum ama en azından kendi isteğimle, özgürce uçuyorum. Benim için gerçek özgürlük bu, bak işte.”
“Çünkü ben özgürüm, özgür doğdum, özgür öleceğim. Senin gibi bir ipe bağımlı değilim. Sen o bağımlılığına sevin, istediğin kadar övün!”